Denge…

Çoğumuz için belirleyici olan “maddi sorunlar” yanında,
Kendi kabına sığmak veya sığamamaksa eğer;
Asıl sorun yaşadığımız çevreyi veya bildiklerimizi yeterli görmeyip,
Ortalığı taşırmadan bu “portenin” dışına taşmak değil midir? …
* * *
Düşünmek ama hissetmemek,
Bakmak ama görmemek! …
*
Görebilmenin ve hissedebilmenin,
Kendi düşüncelerimizde,
Duygu ve toplam olarak kişiliğimizde,
Ne denli değişikliklere yol açabileceğini,
Ve aslında ne kadar büyüyebileceğimizi fark etmek! …
*   *   *
Müthiş bir eleştirmen olan yazar,
Öyle bir makale yazar ki;
Etmedik laf bırakmaz…
Bunun üzerine eleştiriden payını alanlar bir araya gelerek,
Yazarı “dövmeye” karar verirler.
Bir gün, yolunu kesip tacize başlarlar:
— Sen bizim hakkımızda yazmışsın, atıp tutmuşsun, sana eşek sudan
gelinceye kadar vuracağız! …
Yazar ortalığı yatıştırmaya çalışsa da başarılı olamaz, dayak yemeğe
razı olur çaresiz.
Peki, der:
— Bir şartla, ilk sopayı içinizden en çirkinleşeniz vuracak…
Dayakçılar bu şartı kabul eder…
Ancak ilk sopayı vurmak için kimse öne çıkmayınca, bu dayak faslı da
yarım kalır.
*   *   *
Yazıyoruz çiziyoruz ama asıl olan,
Gerçek yazarların tutturduğu tadına doyulmaz üslup…
Görüşlerine katılsak da katılmasak da;
Durumunu hazmetmiş insanların ulaşabildiği inanılmaz tevazu,
Kişilerin iç dünyasını “uçurabilme” gücü ve denge…
İşte ancak yaşam ustalarının başarabildiği bu durum,
En çirkinin bile içindeki güzele hitap edebilme sanatı değil midir? –

Ahmet AK

(Bu yazı Önder Gazetesi’nin 2 Şubat 2010 tarihli 14386’ıncı sayısında yayımlanmıştır.
26.4.1962 tarihli ilk sayısından beri 48 yıldır yayın hayatını sürdüren gazeteye
www.ondergazetesi.com” adresinden ulaşabilirsiniz.)

Leave a Reply