Maliye Okulu ve AKP Seçim Bildirgesi
Dr. Yusuf İLERİ
Haliç Üniversitesi
MALİYE OKULU VE AKP SEÇİM BİLDİRGESİ
Tarih boyunca neden bazı ülkeler güç kazanırken bazıları güç kaybetmektedir? Bu soru, tarihi anlamak açısından olduğu kadar, yeni bir yüzyılın ilk yıllarına girmiş olan ve yeni bir savaşın eşiğindeki günümüz dünyasını anlamak açısından da ilgi çekicidir. Çünkü geçmişteki büyük imparatorluklar nasıl serpilip gelişmiş ve çökmüşlerse, günümüzün ve yarının imparatorlukları da onlar gibi yükselip çökeceklerdir. Uluslar, ekonomik güç ve eğitim arasındaki kritik ilişki üzerinde durup, bu ilişkinin yükseliş ve çöküşlerine olan etkisini araştırıp, eğitim sistemlerini; ekonomik, toplumsal ve askeri çıkarlarına göre ayarlamaktadırlar. Esasen eğitim politikaları, devlet ve ekonomi konusu geniş bir alan. Bu yazıda bu kavram ve yapılara ana hatlarıyla değinerek, mesleki okullara bu kapsamda Maliye okuluna duyulan ihtiyaca değinmeye çalışacağım.
Temel bir vatandaşlık hakkı olan eğitime, sadece ekonomik yönden değil; toplumun politik ve kültürel yönlerden gelişmesi için de hayati derecede ihtiyaç vardır. Ne var ki eğitim sistemi ve okulların, ekonominin ihtiyacı olan işgücü yetiştirme işlevi o kadar kök salmış bir algılamadır ki, eğitimin diğer işlevlerini geride bırakır. Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluşunda kalkınmayı ve sanayileşmeyi hedef alan iktisat ve buna yönelik eğitim politikaları vardır. İşte Maliye okulu da, ulusal ekonomi ile ulusal eğitimin bu buluşma/örtüşme döneminde açılmıştır. Bu dönemde Türkiye, nüfusuna göre dünyanın en büyük parasız eğitim dizgesini kuran ülkelerden olmuştur. Öyle ki TÜSES bünyesinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Türkiye bütçesinden eğitime ayrılan pay, 1972 yılına gelindiğinde gelişmekte olan ülkeler ve orta gelirli ülkeler ortalamasından yüksek iken; tarım ve sanayiinin tasfiye edilerek, borçlanmanın vergiye tercih edildiği ve Maliye okullarının kapandığı 1990’lı yıllara doğru, orta gelirli ülkeler ortalamasının altına inmiştir. Bir ülkenin ekonomik geleceği ve ekonomik gücü öbür güçlerinin de anahtarıdır. Ancak ekonomide belirli amaçları gerçekleştirebilmek için nüfusun hem niceliği hem de niteliği yönünde güçlü olması; okul sistemi, teknik enstitüleri ve üniversitelerinin devlet örgütüne, bankacılık sistemine, kurulan fabrikalara ve tarıma istenen elemanları gerekli sayıda ve yeterli nitelikte yetiştirmesine bağlıdır.
Ne var ki bugün ki eğitim sistemimiz ve okul yapımız, Türkiye’nin karşılaştığı güçlükleri yenmeye yeterli değildir. Lise ve üniversite eğitiminin önemli bir bölümü, hazır bilgiyi ezberleyen diplomalı ancak elinden pek bir iş gelmeyen bir dizi diplomalı işsiz yaratmaktadır. Günümüz okul sisteminin en önemli eksiklerinden biri de toplumsal hayatta, tarım ve sanayide yani üretim ve paylaşım ile gerçek yaşamdan yaşadığı kopukluktur. Ülkede herkes doktor, avukat, mühendis, işletmeci ve iktisatçı olmak yada yapılmak istenmektedir. Öyle ki sanki ülkenin bu sayılan mesleklere servis yapacak teknik ve ara elemanlara ve bu sayılan meslekler dışında başkaca mesleklere ihtiyacı yokmuş gibi neredeyse teknik ve ara eleman yetiştiren bütün mesleki okullar kapatılmıştır. Oysa gelişmiş ülkeler, devlet ve üretim sistemleri ile doğrudan ilişkili eleman yetiştiren; meslek, teknik ve sanat okulları yoluyla kalkınmışlardır.
Maliye okulu, başta Maliye Bakanlığı olmak üzere ekonomik ve mali alanının ihtiyaçlarına uygun nitelikte eleman ve ara yönetici yetiştirmek amacıyla yatılı olarak Maliye Bakanlığının bünyesinde kurulmuş, bir meslek okuludur. Okulun kurulduğu style=”font-size: 12.0pt”1924 döneminin özellikleri, açılışına günün Maliye Bakanının katılımı ve Başbakanın ziyaretleri okula verilen önemi ortaya koymaktadır. Maliye okulunu kuranlar; köy çocuklarını devletin ve ekonominin hizmetine sunmayı amaçlar iken, köylüyü karanlıktan, kurtarmayı da amaçlamış ve bunun için de uyandırıcı bir eğitim uygulamasına girişmişlerdi. Devlete en ucuza mal olan eğitim sistemini planlamış ve gerçekleştirmişlerdi. Bu bağlamda Maliye okulları, ulusal bağımsızlık ilkesinin ayrılmaz bir parçası olarak eğitimde ve ekonomide bağımsızlığın gerçek örneği oldular. Bu okul, kendisine atfedilen bu önemin ve üstlendiği fonksiyonların bilincinde olarak yetiştirdiği ve ülkenin dört bir yanına gönderdiği kadrolarla; Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna harç koymuş, bu ülkenin ekonomik ve sosyal düzenini yeniden üretilmesi sürecinde etkin rol almış; cumhuriyetin gelişme ve büyümesine katkı sağlamış ve bu dönemde üstlendiği işlevleri başarıyla yerine getirmiştir.
Okulun müfredatı; esas olarak ve başta Vergi Teorisi, Vergi Politikaları, Vergi Usul Hukuku ve istisnasız bütün maddi vergi yasaları, Vergi Daireleri İşlem Yönergesi, Bütçe ve Hazırlanması, Muhasebe-i Umumiye Kanunu, Harcırah Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Milli Emlak Mevzuatı(devlete ait taşınır ve taşınmaz malların idaresi), Emekli Sandığı Kanunu gibi mali yasalar olmak üzere genel muhasebe(bir bakıma bugün ki tek düzen hesap sistemi) ve devlet muhasebesi derslerinden oluşmaktaydı. İktisadi düşünce(ve genel olarak mikro, makro iktisat), hukukun temel kavramları (ve Anayasa, İdari Yargı Hukuku, Ceza Hukuku, Borçlar, Miras, Ticaret ile Şirketler Hukukunun genel hükümleri), Devlet Memurları Kanunu, o zaman ki ismiyle Maliye Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun keza bu okuldaki mesleki eğitimin önemli ve tamamlayıcı bir unsurunu oluşturmaktaydı. Lise eğitimi veren diğer okullarla ortak dersler ise; türkçe ve matematik olmak üzere coğrafya, tarih, beden eğitimi ve yabancı dil derslerinden oluşmaktaydı. Okulun eğitim kadrosuna gelince; mesleki ders hocaları Maliye Bakanlığı’nın genel müdür, genel müdür yardımcıları, daire başkanları, teftiş kurulu başkan ve yardımcıları ve diğer maliye müfettişleri, keza başta hesap uzmanı kurulu başkan ve yardımcıları olmak üzere hesap uzmanlarından müteşekkil bir kadrodan oluşan konularını gerçekten de en iyi bilen bu ülkenin iyi yetişmiş ve tecrübeli maliyecilerinden oluşmaktaydı. Bu denli nitelikli bir mesleki eğitimin daha orta eğitim döneminde yani style=”font-size: 12.0pt”15-style=”font-size: 12.0pt”16 yaşlarında iken verildiğine ve bu eğitimi alanların okulun bitiminde hemen sonra en az altı yıl boyunca Maliye Bakanlığı’nda zorunlu hizmete tabii tutuldukları dikkate alınırsa, okuldaki eğitimin ne kadar etkili ve yararlı bir şekilde ete ve kemiğe büründüğü çok daha iyi anlaşılmış olunacaktır. Bu yönleriyle bakıldığında bu okulları Köy Enstitülerine benzetmek mümkündür. İşte okul mezunları bu meslek eğitimin sonucu olarak Türkiye’nin vergi gelirlerini toplamada ve vergi incelemelerinde görev almışlar, Türkiye bütçelerinin hazırlanmasında etkin olmuşlardır. Özel sektörde; özellikle küçük ve orta boy işletmelerin yapılanmalarında yararlı roller almışlardır. Bir Danıştay başkanının ifadesiyle, ta İtiraz ve Temyiz komisyonlarından başlayarak Danıştay dahil Türkiye’de vergi yargısı oluşumunun ve sisteminin temel aktörleridirler. Haciz ve ipotek altına alınmak istendiğimiz bu süreçte, bu nitelikli mesleki eğitimi bütün yönleri -seçkin yönetici ve değerli eğitim kadrosu- ile beraber daha geniş bir şekilde incelenmesi ve bir an evvel ülke ekonomisi ve eğitimine tekrar kazandırılması yaşamsaldır.
Peki ama şimdi ne oldu da ülkenin sosyal dokusuna ve ekonomik yapısına uygun, bu yapıyla bütünleşmiş olan ülkenin kuruluş ve gelişme dönemine son derece yararlı hizmetler sunan, bu okullar kapatılmaktadır? Ve okulun son dönemlerdeki yaklaşık üç yüz mezununun halen atamasının yapılmamasını; ülkemizin kaynak kaybı ve yetiştirdiği değerlerinin en önemlisi olan ve en çok ihtiyaç duyulan yetişmiş insanı heba etmesi dışında bir olguyla açıklamak mümkün müdür? Herhalde reel ekonomi makro ekonomik reformların ağırlığı altında parçalanıp, oldukça istikrarsız bir mali sistemle bütünleşirken, bu okullara ihtiyaç kalmadığı düşünülmektedir. Üstelik reform söylemi altında hukuksallıktan uzaklaşmış, sistemsizliğe ve istikrarsızlığa dönüştürülmüş bir mali mevzuatın uygulamada olduğu bir süreçte. Vergi yasaları dahil olmak üzere ekonomik ve mali alanla ilgili mevzuat anarşik bir kurguyla parça bütün ilişkisi kurulmadan sık sık değiştiği için devletin denetimi imkansız hale gelmiş iken. Öyle ki konusu hiç önemli değil; bütçe, eğitim, orman veya maden olabilir: herhangi bir yasada hiç ilgisi ve tutarlılığı olmadığı halde bir mali yüke ve vergi hükmüne rastlamak mümkünken. Bu aşamada bütün diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi -ve esasen ülkemizin “tarımda dünyada kendi kendine yeter olabilen yedi ülkeden biri” haline geldiği ve sanayileşme çabaları içinde olduğu planlı dönemlerde uygulandığı şekilde- hazineyi tekrar içine alan, bütçe dışı fonların tasfiyesiyle bütçe birliğini sağlamış ve nihayet bütün bu işler için kendisine teknik ve ara eleman sağlayacak olan Maliye okulunu da kapsayan güçlü bir Maliye Bakanlığına duyulan ihtiyaç ortadayken. Mesleki eğitimin ancak ulusal dilde verileceği; gelir dağılımının ise, yoksul kesimlerin aleyhine bozulduğu için yatılı olmasına daha fazla ihtiyaç varken…
Türkiye, eğitimsizliğin yada ulusal ekonomiden kopuk eğitim sisteminin yarattığı sorunlar nedeniyle bir uçuruma doğru hızla sürüklenmektedir. Ülkenin sanayii ve tarımını yeniden inşası ve bozulan dengelerinin kurulması ekseninde, sanat ve yaşamsal çalışmalarını yaratmaya; bugün ki eğitimin gücü yetmeyeceği için, AKP’nin seçim bildirgesinde önem vereceğini ifade ettiği, mesleki ve teknik eğitime Maliye okullarını açarak başlaması ve bu okulları kurumsallaştırması doğru bir başlangıç olacaktır.
Dünya Gazetesinde yayımlanmış olup Maliye Okulu için ilk kez 2001yılında oluşturulan maliyeokulu-org. sitesinin web geçmişinden alınmıştır.